28 Eylül 2011 Çarşamba

TÜSİAD’ın “Vizyon 2050 Türkiye” Sürdürülebilirlik Raporu

40. yılında Türkiye ve dünya gündeminin ana temalarından biri olan sürdürülebilirlik konusuna odaklanan TÜSİAD, sürdürülebilir kalkınma bakış açısı ile hazırladığı Vizyon 2050 Türkiye raporunu 27 Eylül 2011 Salı günü, İstanbul Sabancı Center'da düzenlenen bir konferans ile açıkladı. Bu konferansa bende katılım gösterdim ve özellikle Bilişim Teknolojileri’nin Yeşil Enerji ve Yeşil Bilişim (Green IT) konularında görüşlerimi katılımcılarla paylaştım. TÜSİAD’ın bu toplantısı ve raporuna dair izlenim ve düşüncelerime aşağıda yer verdim.

Öncelikle şunu belirtmeliyim son 3 yıl içerisinde gerek siyasal otoritenin gerekse iş dünyamızın ilgisi sürdürülebilir yaşam ve ülkemizin bu alandaki geleceğe dair yapacaklarını dile getirmeleri oldukça önemli Teknoloji’de, Ar-Ge’de, Bilgi Toplumu sürecinde bunların tamamı çok önemli ama en önemlisi tüm bunların uygulamaya yani hayata geçirilerek bir katma değer sağlanması daha da önemli.

Önümüzdeki dönemin temel belirleyicisi ve TÜSİAD'ın öncelik alanı olarak sürdürülebilir kalkınma olgusuna odaklandıklarını belirterek Şirket İşleri Komisyonu bünyesinde kurdukları TÜSİAD Sürdürülebilir Kalkınma Görev Gücü ile Vizyon 2050 Türkiye raporunu hazırladıklarını biliyorduk.

Türkiye'nin önümüzdeki 40 yılını kapsayan sürdürülebilir kalkınma vizyonu için bir yol haritasını tartışmaya açmak, 2050 yılında sürdürülebilir bir Türkiye'ye ulaşmak amacıyla atılması gereken adımları tespit etmek ve bu ana gaye çerçevesinde toplum kesimlerinde farkındalık yaratmak.

Önümüzdeki 40 yıla bakınca, dünya çok daha yüksek bir etkileşim içinde olacak, büyüme ve refah arayışları süratle artacak ve 21. yüzyıl iş dünyasının en kritik konularından bir tanesinin büyümeyi ve kalkınmayı sürdürülebilir kılmak olduğunu vurgulamalıyım.

Sürdürülebilir kalkınma, insan yaşamının gereksinimleri ve doğal kaynakların sürdürülebilirliği arasında bir denge kurularak, ekonomik, çevresel ve toplumsal boyutlarıyla bugünden geleceğe uyumlu bir planlama yapılmasını amaçlayan bütünsel bir yaklaşımı ifade ediyor.

2050 yılında nasıl bir dünyada yaşayacağız; Fakirlik, gelir dağılımı eşitsizliği, hammadde tekelleri bizi sosyal, ekonomik ve siyasi bir kaosun içine mi itmiş olacak? Önümüzdeki 40 yıla bakınca, dünyanın çok daha yüksek bir etkileşim içinde olacağı, büyüme ve refah arayışlarının süratle artacağı, ancak aynı zamanda bu sürecin ‘sürdürülebilirliği’ konusunun da tartışmanın merkezinde yer alacağını görmek hiç de zor değil. Zira, dünyada üretim ve tüketim alışkanlıkları olağan seyrinde gittiği takdirde, 2050 yılında şu anki refah seviyemizi korumak için 2-3 dünyaya ihtiyacımız olacaktır.

Bu doğrultuda, yadsınamayacak bir gerçek var ki büyümeyi ve kalkınmayı sürdürülebilir kılmak 21. yüzyıl iş dünyasının en kritik konularının başında yer alıyor.

2050 yılında yaklaşık 9 milyar insanla, dünyanın sunabildiği ve yenileyebildiği kaynakların sınırları içinde yaşamak durumundayız. Ekonomik büyümenin bugün olduğu gibi yine gelişen piyasa ekonomilerinin öncülüğünde gerçekleşmesi halinde E7 ekonomileri (Türkiye, Çin, Hindistan, Rusya, Meksika, Brezilya, Endonezya) en geç 2032’de, G7 ekonomilerini (ABD, Almanya, İtalya, Fransa, Kanada, Japonya, İngiltere’yi) geride bırakacaklar.
“TÜSİAD Vizyon 2050 Sürdürülebilir Türkiye”
Son derece önemli bir kaynak olduğunu söylemeliyim. Çünkü üniversitelerimizdeki araştırmalar için de oldukça önemli bir kaynak niteliğini taşıyor.
Bu toplantıda bir kez daha gördüm -ki Bilişim Teknolojileri’nin ve Bilgi Gücü’nün önemi tüm sektörel alanlarda en önemli konu. 
Türkiye’nin 2023 ve 2050 vizyonlarında başarıya ulaşacağı en temel gücü Bilişim’le Kalkınmadır. 
Rapora ulaşmak için tıklayınız.
Dünyada hali hazırda sürdürülebilir kalkınma vizyonunu gerçekleştirecek bilgi, bilim, teknoloji, beceri ve finansal kaynaklar mevcut. Türkiye tüm paydaşların katılımı ile gerekli politikaları oluşturduğu ve uyguladığı takdirde, 2050 yılında doğal kaynakları dengeli kullanarak ekonomik ve sosyal alanda sürekli ve dengeli gelişmeye sahip olabilir.

Bireysel bilinç ve sorumluluğu yadsımadan, Türkiye'nin veya herhangi bir ülkenin sürdürülebilir kalkınma evresine tam olarak ulaşabilmesinin ancak ulusal ve küresel boyutta atılacak adımlar ile mümkün ve bu konuda iş dünyasına, hükümetlere, sivil topluma ve uluslararası kuruluşlara çok önemli sorumluluklar düşüyor. Vizyon 2050 Türkiye'nin Türk İş Dünyası için yeni bir gündem çağrısı olduğunu belirterek Geleceğimizi bugünden tüketmek istemiyorsak Yarın İçin Şimdi harekete geçmeliyiz.

Bu pencereden baktığımızda, Türkiye’nin gerekli adımları atma esnekliğine ve kendisinden ileride olan ülkelerin tecrübelerinden faydalanmanın avantajına sahip olduğunu görüyoruz. Bir başka deyişle, Türkiye tüm paydaşların katılımı ile gerekli politikaları oluşturduğu ve uyguladığı takdirde, 2050 yılında doğal kaynakları dengeli kullanarak ekonomik ve sosyal alanda sürekli ve dengeli gelişmeye sahip olmak için geç kalmış değildir.

Türkiye’nin sosyal ve ekonomik refahını arttırmak için yıllık %5 ile %6 büyümesi gerekmektedir. Bu bağlamda, Türkiye, ekonomik ve sınai kalkınmasını sürdürme noktasında zorlu bir denklemle karşı karşıyadır. Bir yandan büyümek öte yandan aynı anda kalkınmak için çözüm üretmek zorundadır.
Türkiye bu süreçte, 
– Enerji kaynaklarını çeşitlendirmeye, 
– Sera gazı emisyonlarını azaltmaya ve 
– Eşzamanlı olarak ekonomik büyümeye odaklanmak zorundadır.
Bu bağlamda, Türkiye bu sürece doğrudan katkıda bulunabilecek enerji verimliliği konusunda çeşitli ulusal ve uluslararası kurumlarca yüksek potansiyele sahip olarak tanımlanmaktadır. Uluslararası enerji ajansı verilerine göre enerji yoğunluğu 0,38 ile OECD ortalamasının 2 katıdır. Enerji etütlerinin ve taramalarının sonuçları, sanayide enerji tasarrufu potansiyelinin en az %20 seviyesinde olduğu görülmektedir.

Sürdürülebilir bir geleceğin bugünle bağlantısını kurmak amacıyla hazırlanan Vizyon 2050 Türkiye raporunda, insani kalkınma, enerji, şehirleşme, kentsel ulaştırma, üretim ve tüketim eğilimleri çerçevesinde 2050 yılında sürdürülebilir bir Türkiye’ye ulaşmaya yönelik öneriler geliştirmekte, Türkiye’nin önündeki fırsatları değerlendirmekte ve bu yolda çıkabilecek risklere dikkat çekiliyor.

Ancak unutulmamalıdır ki, 2050 vizyonu ülkelerin kendi başlarına benimseyebilecekleri bir yaklaşımdan ziyade, tüm ülkelerin koordinasyon içinde ortak hedefi olduğu sürece gerçekçi olacaktır. Bu doğrultuda, ulusal ve uluslararası düzlemde bilinçli, örgütlü ve sorumluluk sahibi bir anlayışla bu çalışmaların yürütülmesi gerektiğini de vurgulamak istiyoruz. Bu doğrultuda, dünya ekonomisinin % 87,2 üreten, %80 ticaret hacmine sahip ve dünya nüfusunun üçte ikisini temsil eden G20 oluşumunun rolü önümüzdeki dönemde daha da kritik hale gelecektir. G20, bünyesinde barındırdığı ve özel sektörü temsil eden B-20 yapısı ile sürdürülebilir kalkınma vizyonunu küresel boyuta taşıyabilecek doğru bir adres olarak karşımıza çıkmaktadır.

Türkiye'nin ve Türk iş dünyasının rekabetçi gücünün artması hedefiyle hareket eden Sürdürülebilir Kalkınma Derneği'nin, sürdürülebilir kalkınmayı, hem ekonomik büyümenin sağlandığı, hem de doğal kaynakların sürdürülebilir olarak yönetildiği bir yaklaşımın hayata geçirilmesi gerekiyor.

Küresel Vizyon 2050 raporunun, insanlık ve üzerinde yaşadığı gezegen açısından önümüzdeki 40 yılın bir resmi niteliğinde olduğunu belirterek, Türkiye'yi 2050 hedeflerine taşıyacak olan ana stratejilerden biri, doğal kaynaklar ile ekonomik büyümenin arasındaki dengenin gözetildiği sürdürülebilir kalkınma yaklaşımıdır. TÜSİAD ve İş Dünyası ve Sürdürülebilir Kalkınma Derneği tarafından ortaya konulan işbirliğinin, Türkiye?nin büyüme hedeflerini sürdürülebilir kalkınma temelinde gerçekleştirmesine katkıda bulunacağına inanıyorum.

2050’ye doğru sürdürülebilir kalkınmanın ancak olağanüstü bir eşgüdüm ile yapılabileceğini işaret ederken şu an içinde bulunduğumuz kriz ile mücadele sürecine bir göz atmak istiyorum… Şu anda özellikle ABD ve Avro piyasalarında yaşanan kriz ve dünyadaki durgunluk beklentisi ve krizden çıkış için çırpınmalar hepimizce malum.

Ekonomik öngörülerin çok kolay yapılamadığı bir dönemde, elde olan verilerle ve bilimsel temellerde dünyanın sürdürülebilir bir yer olması için uzun vadeli senaryolar çalışıyoruz ve uzun vadeli bakmak zorunda olduğumuza inanıyoruz.

2008’den beri genel yaklaşım maalesef ‘çok az ve çok geç’ önlem almak şeklinde oldu. Piyasalardaki risk algısının tavana vurduğu şu günlerde bile liderlerin iç siyasi hesapları nedeniyle çıkış için eşgüdümle hareket edemediğini izliyoruz. Doğal kaynaklardaki yetersizlik, iklim değişikliği, bilgi asimetrisi ve demografik dalgalanmaların küresel çözümlerini konuşurken şahit olduğumuz küresel yönetişim ve işbirliği eksikliği en temel risk alanı olarak karşımızda durmakta.

Para ve maliye politikalarıyla refah üretilemiyor, bu gerçeği çok iyi anlamamız gerekiyor. Ancak bu politikalarda küresel uyumsuzluk artık çok ciddi refah kayıplarına neden oluyor. Burada en önemli sorumluluk, tarihi bir misyon üstlenecek olan vizyoner ve cesaretle siyasi riskleri göze alabilecek olan liderlerde.

Önümüzdeki 40 yılı belirleyecek bir yol ayrımındayız. Bugün vereceğimiz kararlar ile var olan kaynaklarımızı en iyi şekilde değerlendirebilir, kaynak kullanmadaki bilinçliliğimizi, sorumluluğumuzu ve verimliliğimizi artırarak, gelecek nesillerin umutlarına ve yaşam standartlarına sahip çıkabiliriz.

Bu konuda iş dünyasına, hükümetlere, sivil topluma ve uluslararası kuruluşlara çok önemli sorumluluklar düşüyor. Vizyon 2050 Türkiye’nin de Türk İş Dünyası için yeni bir gündem çağrısı. Devlet-hükümet, sivil toplum kuruluşları, tüm toplum ve bireyler için birlikte yaratılacak bu dönüşümün kıvılcımı olmasını diliyoum.

Özetle: “Vizyon 2050 Türkiye” Raporu, Dünya Sürdürülebilir Kalkınma İş Konseyi tarafından 2010 yılında Dünya CEO Forumu'nda tanıtılan Vizyon 2050 raporundan hareketle hazırlanmıştır. Sürdürülebilir dünya neye benziyor? Sürdürülebilir dünyaya nasıl ulaşabiliriz? Bu denklemde iş dünyasının rolü nedir?? sorularına cevap arayan rapor, bir reçete veya sayısal bir tahmin sunmayı değil bir tartışma platformu kurarak değişimin yönetişim biçimi ve yöntemini irdelemeyi amaçlamaktadır.

Rapor bu arka planı veri alarak, sürdürülebilir bir dünya hedefine ulaşmada iş dünyasının karşılaşacağı zorlukları, izlemesi gereken yol haritasını ve bölgesel ve küresel ölçekte ortaya çıkabilecek fırsatları tahlil etmeye çalışıyor. Verimli bir kaynak olduğu düşüncesindeyim ama bir o kadarda bu verimliği araştırmayı uygulanabilir bir şekilde hayata geçirmek gerekiyor.

Önerilen Popüler Yazılar