30 Temmuz 2017 Pazar

Dünya'ya yön verecek 10 Teknoloji

Dünya Ekonomik Forumu önümüzdeki yıllarda Dünya'ya yön verecek 10 gelişmekte olan teknolojik atılımı sıralayan bir makale hazırlamış.

Bugün Dünya'nın gelişimi ekonomik ve sosyal dönüşümlerinin tamamı Bilişim Teknolojilerinin sağladığı verimlilik ve stratejilerindeki gücü ekseninde dönüyor. Çünkü artık "BİLİŞİM SEKTÖRÜ ÜLKELER İÇİN “STRATEJİK SEKTÖR”

Bilişim teknolojileri bugün birçok ülkenin stratejik sektör olarak belirlediği bir alan. Stratejik sektör olarak belirlenen sektörleri iki farklı yönden ele almamız gerekiyor. İlk olarak stratejik sektörlerin ülke içerisine sağladığı katkı. Örneğin; Bilişim teknolojilerinin ülkelerin GSMH’na 1,7 gibi çarpan etkisi var. Bu alanda yapılan 1 TL’lik bir yatırım size 1,7 TL olarak geri dönüyor. Diğer yandan yazılım gibi bir alanda ister KOBİ olsun ister büyük şirketler ya da kamu kurumları iş yapış biçimlerinin tamamen değişmesini daha esnek, daha verimli ve daha geniş kitlelere ulaşmasını sağlıyor. Konunun ikinci bileşeni ise bilişim teknolojilerinin ihracat potansiyelinin olması ve bu ihracatın sağlayacağı katma değerin ve kar marjlarının daha yüksek olması. Örneğin bir yazılım firması tarafından üretilen bir ürün bugün dünyanın her noktasında kullanılabiliyor. Üretim maliyeti 1 birimken bu sanal bir ortamda milyonlarla hatta milyarlarla ifade edilebiliyor.

Bu yüzden hükümetlerin bugün stratejik alanlarının odağında bilişim teknolojileri yatıyor. Bilişim sektörü sadece yatayda değil dikey sektörlerde de olağanüstü katkılar sağlıyor. Bankacılık ve finans sektörü bunlardan bir tanesidir. Bir banka şubesinin maliyetlerini sadece internet bankacılığı üzerinden işlem yapanlarla orantılarsak bir sistem üzerinden milyonlarca kişinin hizmet aldığını ve bunun fiziki ortamda bir karşılığının olmayacağını görebiliriz.

Türkiye’de de bu alanda son 10 yıl içerisinde yoğun bir hareketlilik yaşıyoruz. Devlet tarafından sağlanan destekler artırıldı. Ancak diğer taraftan bu alandaki markalaşma konusunda eksiklerimiz var. Bilişim ihracatına yönelik destekleri bir yatırım olarak görmeliyiz. Bu yatırımlardan sadece birinden dahi sonuç alınmasının karşılığı dünya örneklerinden yola çıkıldığı takdirde milyarlarca dolarla ifade ediliyor olacaktır.

(Top 10 emerging technologies of 2015 başlığıyla yayınlanan, Dünya'ya yön verecek 10 teknolojinin detaylı içeriğine bağlantı üzerinden ulaşabilirsiniz. Yayın dili ingilizce'dir: http://wef.ch/1AZm1Cm )

28 Temmuz 2017 Cuma

Ülkeler İletişim ve Teknolojiyle Büyüyor

Bugün ulaşımdan eğitime, sağlıktan perakendeye iletişim teknolojileri hayatın her alanında iş yapış biçimlerini tamamen değiştiriyor. Teknolojiye uyum verimi ve bunun sonucunda büyümeyi beraberinde getiriyor. Araştırmalar gösteriyor ki, dijital erişim 2 katına çıktığında GSMH %6 büyüyor, işsizlik ise %8 düşüyor. Teknolojinin inovasyon, şeffaflık, insani gelişmeye katkısı da rakamlarla kanıtlanmış durumda. Teknoloji dönüşüm ve ilerleme demek. Şirketlerimizi, ekonomimizi, Türkiye’yi daha iyi noktalara taşımak için büyük bir fırsat var önümüzde. Bu nedenle ekonomik, toplumsal ve sosyo-kültürel kalkınma için Bilişim Teknolojileri ülkemizin olmazsa olmazımız olmalıdır. Bu nedenle bir kez daha belirtmek istiyorum ki ekonomisini bilgiye dayandırmayan, bilgi teknolojisi üretmeyen hiçbir ülkenin, 21. yüzyılda, 1. ligde yeri yoktur.

26 Temmuz 2017 Çarşamba

1982, Time Dergisi Yılın Kişisi "Bilgisayar"

Türkiye 1982'de Askeri Darbe ile Anayasası'nı %92 oy oranıyla kabul ederken, TIME Dergisinin 1982 yılındaki kapağını Yılın kişisi olarak "Bilgisayar" süslüyordu.

ABD’nin 1990’larda dünyanın diğer bölümlerinde yaşanan durgunluğa rağmen büyümeyi başarması, enflasyonu düşürebilmesi ve işsizliği azaltması dikkat çekmiştir. ABD Merkez Bankası Başkanı Alan Greenspan’in bu ivmenin gerekçesi olarak bilişim teknolojilerinin verimlilik üzerinde yarattığı etkiyi özellikle vurgulaması bu alana duyulan ilginin yoğunlaşmasına katkıda bulundu.

Bu yıl 2017'deyiz ve tam 35 yıl önce başta ABD'de olmak üzere dünya çapında Bilim ve Teknoloji'deki önemli atılım ile birlikte gelişmiş ülkelerle aramızdaki giderek artan bilgi, ar-ge ve inovasyon uçurumundan haberiniz var mı?

Ya Bilimsel eğitimi, Teknolojiyi ve Bilişimi kendimize felsefe edinerek kalkınacağız yada bunları yok sayarak yerimizde saymaya mahkum olacağız.

Time Dergisinin 33 yıl önceki kapağının öyküsünü mutlaka okumanızı öneririm. Makale dili ingilizce'dir. (TIME’s Machine of the Year, 33 Years Later) - http://ti.me/Jv4DO8

25 Temmuz 2017 Salı

Kitap okumak ömrü uzatıyor!

ABD’de gerçekleştirilen bir üniversite araştırmasının sonucuna göre kitap okuyan bireylerin daha uzun bir hayat sürdükleri kanıtlanmış. Kitaplar ayrıca empati yeteneğimizi de geliştiriyor...

ABD’de Yale Üniversitesi Toplum Sağlığı Fakültesi’nden Becca R. Levy isimli bilim insanı tarafından Social Science & Medicine Dergisi’nde yayımladıkları bir makaleye göre kitap okumak insan ömrünü uzatıyor. “Sağlık ve Emeklilik” adıyla yürütülen klinik bir çalışmada yaşları 50 ve üzeri olan 3 bin 635 kişi üzerinde 12 yıl boyunca testler yapıldı. Kitap okumayan gençlerle karşılaştırıldığında, her hafta üç buçuk saat kitap okuyan bireylerin ölüm oranlarında yüzde 17’lik bir düşüş gözlenmiş.

Üç buçuk saatten fazla okuyan kişilerde ise ölüm oranlarında yüzde 23’lük bir düşüş gözlemlenmiş. Bununla beraber, 12 yıl süren klinik takip çerçevesinde, kitap okuyan genç bireylerin ömrünün iki yıl daha uzadığı, dergi ve gazete gibi diğer yazılı kaynakları okuyanlarda da kitap okumaya oranla daha az da olsa olumlu etkiler gözlendiği açıklandı. Medical News Today dergisinde yayımlanan bir diğer çalışma ise, kurgusal kitap okumanın insanlarda empati yeteneğini artırdığını gösteriyor.
Ülkemiz de her ne kadar kitap okuma oranı düşük olsada genç arkadaşlarıma mutlaka bol bol kitap okumalarını öneriyorum. Yer, mekan farketmeksizin mutlaka yanınızda bir kitap taşıyın. Okumaya mutlaka fırsatınız olacaktır. 
Bu habere ilişkin araştırma sonuçlarına bağlantı üzerinden ulaşabilirsiniz. (Yayın dili ingilizce'dir: http://bigthink.com/laurie-vazquez/yale-study-people-who-read-live-longer-than-people-who-dont)

24 Temmuz 2017 Pazartesi

İyi matematik bilmeyen toplumlarda adalet yoktur

2015 ylında hayatını kaybeden Nobel ödüllü ünlü matematikçi John Forbes Nash'in 2012'de İstanbul'da düzenlenen ve benimde katıldığım bir konferans da şu sözü söylemişti konuşmasında. Nash'a göre, "İyi matematik bilmeyen toplumlarda adalet yoktur"

Hayatını kaybettiğine dair haberleri okuduktan sonra bu konferans ile ilgili bir röportaja denk geldim. Bunu paylaşmak istememdeki amaç şu; ülkemizin bilim, teknoloji, inovasyon ve kalkınmaya dönük çalışmalar içerisinde politikalar üretip çalışıyoruz. Ve bunun temelini oluşturan en önemli değer eğitim ve matematik'tir.

Halk onu, hayatından esinlenerek çekilen “A Beautiful Mind” filmiyle tanıdı. Oysa John Forbes Nash Jr, bilim dünyasında zaten bir yıldızdı. Oyun teorisinin mucidi, 1994’te Nobel ödülünü aldı. Bir başka Nobelli bilim insanı olan Roger Myerson’ın tabiriyle,”Hayatımızı tamamen değiştirdi”.

Nash, Türkiye’nin matematikte dünya sıralamasında sondan ikinci olduğunu öğrenince ciddileşiyor “İyi matematik bilmeyen toplumlarda adalet yoktur.” Büyük dehaya göre böyle bir durumda çocukları hiç okula yollamamak, evde eğitmek bile daha iyi sonuçlar verebilir demişti. Eğitim sistemimizi yenilikçi çağa uygun, bilişim teknolojileri standartlarını yakalamış inovasyon ve ar-ge vizyonuna uygun şekilde düzenleyip ekonomik ve sosyal toplumsal kalkınmamızı bu doğrultuda yapmamız gerektiğini düşünüyorum.

Bu amaçla bağlantı üzerindeki 2012 yılında kendisiyle yapılan röportajı okumanızı öneriyorum.
http://t24.com.tr/haber/nobelli-matematikci-john-nash-iyi-matematik-bilmeyen-toplumlarda-adalet-yoktur,209127

23 Temmuz 2017 Pazar

Kalkınma ile beşeri sermaye arasındaki ilişki

21. yüzyılın bilgi temelli ekonomik ortamında, ülkelerin rakipleri arasından sıyrılabilmeleri, teknoloji, bilgi sermayesi ve bu unsurların en önemli taşıyıcıları olan beşeri sermayeye yaptığı yatırımlara bağlı. Bugün dünyada yüksek yetenekli beşeri sermaye üzerine yoğun bir rekabet yaşanmaktadır. Ülkeler, okul eğitimi ve yaşam boyu/mesleki eğitim ile ellerindeki işgücünün donanımını artırırken, diğer taraftan yetenekli bireyleri cezbeden yaşam şartları sunarak küresel yetenek havuzundan da daha fazla pay almaya çalışmaktadırlar.

Ülkeler arasında hareket eden – mobil - ve daha iyi iş olanakları ve yaşam şartlarına doğru fırsatları değerlendiren nüfus giderek yükselmektedir: 30 yılda dünyadaki ‘mobil’ nüfus yaklaşık üç katına çıkmış ve 2010 yılı itibariyle 200 milyon kişiyi aşmıştır. Türkiye’nin beşeri sermayesini geliştirme noktasında, küresel ekonomideki gelişme ve yönelimler ve teknolojik gelişmelerin beşeri sermaye üzerindeki etkilerini değerlendirmelidir.

Kalkınma ile beşeri sermaye arasındaki ilişki sosyal, ekonomik ve toplumsal kalkınma açısından büyük bir kilit rol oynuyor. Türkiye için her daim örnek gösterdiğim Güney Kore'nin teknolojik, ekonomik ve başarılı sanayi kalkınma hamlesinin ardındaki sırrının başarısı ekteki bu grafikte yer alıyor.

21 Temmuz 2017 Cuma

Yapay Gündemlere Değil İnovasyona Odaklanmalıyız

Teknolojik gelişmeler dünyamızı kalıcı bir biçimde değiştiriyor, değiştirecek. Dünyadaki ezber bozan ve herkesi şaşırtan değişimlerin temel kaynağı gelmekte olan yeni sanayi devrimidir. Ülkelerin sıralamasını, dünyanın yönetim biçimini değiştirecek olan, küresel ekonomi içinde milli ekonomilerin nasıl yerleşeceğini, üretimin nasıl ve nerede yapılacağını belirleyecek olan yeni sanayi devrimidir. Hiç bir ülkenin bu sürecin dışında kalabilme ihtimali, lüksü yoktur. Ülkesinin geleceğini düşünen hiç kimsenin yeni sanayi devrimi ile ortalığı kasıp kavuracak teknolojik değişime sırtını çevirebilmesi mümkün değildir. Artık yapay gündemlere değil bu ana gündeme odaklanmak zorundayız.

General Motors 1908 yılında kurulmuş bir şirket. Yılda yaklaşık 3 milyon otomobil üretiyor. 37 ülkede üretim yapıyor. Otomobil denince hemen akla gelen Cadillac, Chevrolet, Buick bu şirketin markaları. Tesla ise 2003 yılında kurulmuş bir şirket. Yılda şimdilik yalnızca 86 bin otomobil üretiyor. Tek ülkede Amerika’da üretim yapıyor. Ama otomobil kavramını değiştirdi. Cadillac’ın kaputunu açtığınızda içinde bildiğimiz kocaman bir içten yanmalı motor var. Tesla’nın kaputunu açtığınızdaysa içinde bizim ilk bakışta motora benzetemeyeceğimiz küçücük bir elektrikli bir motor var. Ama 2017 yılında Tesla’nın piyasa değeri, GM’i geçti. Bu alışmadığımız bir durum.

Dolayısıyla sormamız gereken 20. yüzyılın teknolojisini sürdürmek ve bunu taklit etmeye çalışmak mı? Yoksa 21. yüzyılın yükselen teknolojisini şimdiden tahayyül etmeye başlamak mı? Önemli olan bizatihi teknolojinin millileştirilmesi, ülkenin teknolojik dönüşümün dışında kalmamasının sağlanmasıdır. Yüz yıl önce yapılmış olanların taklit edilmesi, günün teknolojik dönüşümünün yakalanması demek olmayacaktır.

İnovasyon, mevcut olana değil, gelecek olana odaklanmak demektir. İnovasyon yarını tahayyül etmek demektir. Türkiye’nin güçlü bir biyoteknoloji, nanoteknoloji, bilgi ve iletişim teknolojileri, dijital dönüşüm gündemine acil ihtiyacı var. Artık inovasyon dedikodusu yapmaktan, inovasyon yapmaya geçmeye odaklanma zamanıdır.

Yeni sanayi devrimini yakalamak üzere bir büyük sıçrayışa hazırlık yapmalı, öncelikle de sektör değil, teknoloji seçmeye odaklanmalıyız. Zira çağımız sektör değil, teknoloji seçme çağıdır. Geleneksel sektörlerin tümünün yeni teknolojilerle, yeniden biçimlendirildiği bir çağın içinde yaşıyoruz. İnovasyon bu manada yarını tahayyül etmek demektir.

1980’de dünyanın ayrılmaz bir parçası değildik. Bugünse artık dünyanın ayrılmaz bir parçası. 80’lerden başlayarak dünyanın bir parçası oldukça zenginleşebileceğimizi gördük. Dışarı açıldıkça, ticaret yaptıkça zenginleştik, büyüdük. Türkiye serbest ticaret ortamından yararlanarak dönüşen bir büyük başarı öyküsüdür. Gümrük Birliği sayesinde orta teknolojili bir sanayi ülkesi olduk. Serbest ticaret, aslında Türkiye’ye çok iyi geldi.

Türkiye dünyanın uyumlu bir parçası oldukça zenginleşmiştir. Dışa açılarak zenginleştiğimizi en yakından hatırlayanlar Anadolu şehirleridir. Anadolu sanayisinin geleceği, dışa açılmanın durmasına değil, sürmesine bağlıdır. Bu nedenle dünyada artan korumacılık eğilimleri bizim gibi ülkeler için son derece zararlıdır. Mücadele edilmelidir.

Esasında Türkiye hala çok değil, az ticaret yapmaktadır. Türkiye’nin ithalat rakamları yüksek değildir, Türkiye’nin ihracat rakamları çok düşüktür. Milli gelirin yüzde 28’i civarındadır. İthalatı nasıl sınırlandırırız yerine, ihracatı nasıl artırırız diye düşünmeye odaklanmalıyız. Dış ticaret açığımız ithal ikamesi ile kontrol edilmez. Edilseydi eskiden zaten bunu yapmış olurduk. Türkiye dış ticarette hep açık vermekte, dış fon girişine muhtaç kalmakta, dışarıdan gelen kaynaklarla işini döndürmektedir. Makro istikrarsızlığın, ekonomideki dur/kalk sürecinin kaynağı budur. İç talebe ve dış kaynağa dayalı büyüme süreci Türkiye’de inovasyona dayalı büyümenin, teknolojik sıçramanın önünü kesmektedir.

16 Temmuz 2017 Pazar

“Artık bu tahta, sana verdiğim tahta değil!”

Baba ve oğul inşaat işleri yaparak geçimlerini sağlarlarmış. Baba inşaat ustası, oğul ise onun kalfasıymış. Görünüşte mutlu bir aile tablosu çizseler de babası oğlundan çok şikayetçiymiş. Oğul durmadan birileriyle kavga ediyor, arkadaşlarının, çevresindekilerin kalbini kırıyor, babası da buna çok üzülüyormuş. Gel zaman git zaman, babası oğlunun bu durumunu düzeltmek için bir şey yapmaya karar vermiş, oğlunu yanına çağırmış ve ona  bir torba çivi ve büyük bir tahta vermiş;

“Al bu bir torba çiviyi ve tahtayı. Senden arkadaşlarınla tartıştığın her sefer tahtaya bir çivi çakmanı istiyorum” demiş.

Oğul, önce biraz şaşırmış ama babasını da kırmak istememiş ve sözünü tutmuş. Tahtaya her kavga ettiği, tartıştığı seferde çivileri çakmaya başlamış ama çakarken düşünmeye de başlamış. Düşündükçe tavrı değişmiş, tavrı değiştikçe, daha az kavga eder olmuş ve her gün tahtaya çaktığı çivi sayısı azalmaya başlamış. Hiç çivi çakmadığı gün gelip çattığında mutlu haberi paylaşmak için koşa koşa babasının yanına gitmiş. Elinde, üstü çivi dolu, çakacak hiç yer kalmamış tahtayı babasına uzatıp; "Bak baba, bugün tahtaya hiç çivi çakmadım" demiş.

Babası; “Tebrik ederim oğlum. O zaman senden şimdi başka bir şey isteyeceğim. Bu günden başlayarak tartışmayıp, kavga etmediğin her gün için tahtadan bir çivi çıkart lütfen".

Oğul, kavga etmediği her gün tahtadan bir çivi çıkartmaya başlamış. Günler geçmiş, bir gün gelmiş ki tahtadaki çivilerin hepsi çıkmış ve yine heyecanla babasının yanına gitmiş.  Büyük gururla tahtayı gösterip; "Bak baba, dediğini yaptım, bugün itibarıyla artık hiç çivi kalmadı tahtada"

Babası koskoca, üstü delik deşik tahtayı alıp; “Aferin oğlum, sözümü dinledin, iyi davrandın, arkadaşlarınla iyi geçindin, hiç kimseyle kavga etmedin; ama bu tahtaya şimdi çok ama çok dikkatli bak. Bu tahta artık benim sana verdiğim tahta değil. Üzerinde ne kadar çok delik var değil mi? Arkadaşlarınla  tartışıp, kavga ettiğin zamanlar, dikkat etmezsen kötü kelimeler kullanabilir, kötü davranabilir, kalplerini kırabilirsin. Söylenen her kötü kelime, davranış kalpte bir delik, bir yara bırakır. Sonra pişman olsan da, özür de dilesen o delik orada kalacaktır. Gerçek arkadaş ender bir mücevher gibidir. Kolay kolay elde edilmez. İhtiyaç duyduğun zaman hep yanındadır, yüreklendirir, sıkıntını paylaşır,  yardımcı olur ve o da sana yüreğini açar. Açılan o yüreği asla ama asla kırma, o güzel yürekte sakın iyileşemeyecek iz bırakma!"

Kolay günler geçirmiyoruz, hepimiz için zor ve sıkıntılı zaman ama kolay kolay dost, arkadaş da edinemiyoruz, hele ki maskelerle dolu bu çağda. Hızlıca giren hayatımıza zaten aynı hızda, üstelik bazen ciddi de hasarlar bırakıp, çekip gidiyor. Öyleyse özellikle bugünlerde biraz daha temkinli, biraz daha sabırlı, biraz daha anlayışlı olup, çevremizdekileri kırmasak ve bunu herkes hayatında uygulasa emin olun bu dünya bambaşka bir yer olur, tadına doyulmayacak, sevgi ve saygı dolu hani şu son günlerde iç çekip, hasret ile, özlem ile aradığımız o dünya var ya, işte aynen öyle bir yer olur. Yani aslında olan herşey bizde hayat buluyor ya da kaybolup gidiyor.  Çözüm de, çözümsüzlük de... Biz hangisi ile yola çıkarsak, hangisini rehber edinirsek, yolculuğumuzda o oluyor. Öyle değil mi?

5 Temmuz 2017 Çarşamba

Bildiklerimizle, zannettiklerimiz arasındaki hassas denge!

Bir bilgeye sormuşlar: "En çok kimi seversiniz?"

"Terzimi severim" diye cevap vermiş bilge.

Soruyu soranlar şaşırmış:

"Aman üstad, çevrenizde size yakın size sevgisini sunan o kadar çok kimse varken neden terziniz? Bilge gülümseyerek yanıt vermiş;

"Evet dostlarım, ben terzimi severim. Çünkü ona her gittiğimde, ölçümü yeniden alır.  Ama diğerleri öyle değil. Bir kez hakkımda karar verdiler mi, ölünceye kadar beni hep o ön yargılarıyla tanır"

Ön yargılar; Düşünmeden, araştırmadan, at gözlükleri ile, kapalı kapılar ardından verilen kararlar ve hayatımızdan çaldıkları. Bildiklerimizle, zannettiklerimiz arasındaki hasas denge! Kah köprüleri yıkan, kah köprüler kuran bir denge. Bakın Einstein insanoğlunun en kötü huyu, çağın en büyük hastalığı bu denge yani ön yargılar için ne diyor;

"İnsanlardaki ön yargıyı parçalamak benim atomu parçalamamdan çok daha zor".
Doğru söylüyor Einstein değil mi? Bizler de kimbilir kaç kez deneyimledik ön yargılarımızın hayatlarımızda kurduğu ve yıktığı köprüleri değil mi? Peki, her derdin olduğu gibi bu hastalığında bir şifası, dermanı yok mudur? İnsanoğlu bu zayıflığını nasıl yenebilecek ne dersiniz?

4 Temmuz 2017 Salı

Ne yükler taşıyoruz sırtımızda...

İki keşiş uzun bir farkındalık yolculuğuna çıkarlar.  Yolda  ilerlerken bir nehrin kıyısında karşıya geçmek için bekleyen genç  bir kadın görürler.

Keşişlerden biri, diğerinin şaşkın bakışlarının  altında genç kadını sırtlayıp, nehrin diğer yanına geçirir, sonra  arkadaşının yanına geri döner gelir ve yola devam ederler. Yaklaşık bir  kilometre sonra, arkadaşının davranışına anlam veremeyen diğer keşiş  dayanamayıp, sorar;

“Bu yolculuğumuz çok özel bir yolculuk. Hiç  ara vermeden, kimse ile konuşmadan, kendi iç benliğimizle buluşup  tamamlamamız gerekirken sen bir kadını aldın nehrin öbür kenarına  taşıdın, hem zaman kaybettik, hem de kuralları ihlal ettik. Nasıl böyle  bir şey yapabildin?”

Diğer keşiş sakinliğini bozmadan cevap verir:

“Ben o genç kadını bir kilometre geride bıraktım. Sen hala taşıyor musun?...”

Hayatın  keyfini çıkaran, sanki hiç sorunu yokmuş gibi gözüken kimselerle  karşılaştığımızda hemen şu soru belirir kafamızda; "Onlar mı çok şanslı,  yoksa ben mi çok şanssızım...!"

Önerilen Popüler Yazılar