7 Ocak 2017 Cumartesi

İnsan bir hayal aleminde, hayal alemi bir hikayenin içinde...

Çek yazar Franz Kafka’nın son büyük eserini kimin için yazdığını biliyor muydunuz? Oyuncak bebeğini kaybettiği için hıçkıra hıçkıra ağlayan bir küçük kızın yüzünü güldürmek, onu yeniden hayata bağlamak için...

Hayatının son yıllarını Berlin’de geçiren yazar Franz Kafka, her akşamüstü parkta gezintiye çıkarmış. Bir gün oyuncak bebeğini kaybettiği için hıçkıra hıçkıra ağlayan küçük bir kız görmüş ve teselli etmek için ona bebeğinin seyahate çıktığını söylemiş. Buna pek inanmayan kız, “Sen nereden biliyorsun?” diye sorunca. “Eh, çünkü ara sıra bana mektup yazıyor da ondan” diye cevap vermiş yazar.  Yüreği buruk küçük kızın bu cevaptan da mutlu olmadığını fark edince, Kafka vakit yitirmeden eve koşup bir mektup yazmaya başlamış.

Bebeğin niçin seyahate çıktığına dair güzel ve ikna edici bir yalan uydurabilirse, küçük kızın acısını hafifletebileceğini düşünüyormuş. Uzun bir süre mektup serisini nasıl kurgulayacağını düşünmüş ve sonunda aradığı güzel yalanı bulmuş. Meğer küçük kızın kaybettiği bebek tekdüzelikten, hep aynı insanlarla yaşamaktan bıkmış, artık dünyayı gezmek, yeni arkadaşlar edinmek istiyormuş. Bir gün dönecekmiş elbette ama o zamana kadar da çok sevdiği küçük kıza her gün bir mektup yazıp hayatında olup bitenleri anlatacakmış. Kafka; aksatmadan her gün parka gidip kıza yeni mektuplar okuyor, bebeğin büyüyüp okula gitmesini, yeni insanlarla tanışmasını anlatıyormuş. Amacı küçük kızı, bebeğin hayatından tamamen çıkacağı âna hazırlamakmış.

Sonuncu mektupta bebeği evlendirmiş, hatta ona gayet şenlikli bir düğün merasimi tasarlamış. Franz Kafka ile küçük kızın birkaç ay süren ve kimilerinin rivayet olabileceğinden şüphelendiği arkadaşlığı çok daha sonra Alman yazar Gerd Schneider tarafından Kafka’nın Bebeği ve Paul Auster’ın Brooklyn Çılgınlıkları adlı romanında da yer alıyor. Ve Auster bu halen gerçek olup, olmadığı bilinmeyen küçük kız ile Kafka’nın karşılaşmasını şöyle tamamlıyor; “Küçük kız, yazı sayesinde sayesinde bebeğini özlemekten, aramaktan vazgeçmişti. Kafka, bebeğin yerine başka bir şey vermişti ona. Bir hikayesi vardı artık. İnsan bir hayal aleminde, bir hikayenin içinde yaşayabilecek kadar şanslıysa eğer, gerçek dünyanın acıları sona erer.

Hikaye devam ettiği sürece gerçek yoktur.” Hayatın kendisi de zaten okuyana bitmez tükenmez, sonu tahmin edilemez, kâh inişli, kâh çıkışlı, kocaman bir roman değil mi? Sahi; siz romanınızın hangi bölümündesiniz ve başkalarının romanında acaba hangi satırdasınız?

Önerilen Popüler Yazılar