28 Ağustos 2015 Cuma

Dolu bir kaba yeni ne eklenebilir ki!

Bir üniversite profesörü Zen hakkında bir şeyler öğrenmek için Usta Nan-in'i ziyaret eder. Fakat, onu dinlemek yerine durmadan kendisi konuşur, düşüncelerini anlatır. Bir süre sonra Nan-in, misafirine çay ikram eder. Fincanı ağzına kadar doldurduktan sonra, çay servisine devam eder. Çay taşar, tabağı doldurur, oradan da adamın pantolonuna ve yere dökülür.

Profesör haykırır: "Görmüyor musun fincan dolu? Niye koymaya devam ediyorsun ki daha fazla çay almaz bu kap" Buna karşılık Nan-in sükûnet içinde cevap verir: "Ve tıpkı bu fincan gibi siz de kendi fikir ve görüşlerinizle dolusunuz. Kabınızı boşaltmadan size nasıl Zen öğretebilirim?"

Hayat, kendimizi tekrar etmek değil, içimizde yatan potansiyel ile bir yenisini yaratmak içindir. Eğer boş bir yer yoksa yenilikler nasıl hayatımıza girebilir ki? Kimbilir belki de bu sebepten, yenilikler giremediğinden, hep aynı kısır döngüler, sorunlar hayatımızda süregelir.

Yeniliklere, başkalarına, onların görüşlerine açık olmak perdesi aralanan karanlık odaya giren ışık misali hayatımızda bir aydınlanma yaratır. Ama bu aydınlanma ancak bizim davetimizle, perdeyi aralamamızla olabilir. Tıpkı Bernard Shaw'un şu sözleriyle hatırlattığı gibi;

"İnsanlar kendi kişiliklerinin suçunu hayat şartlarında buluyorlar. Ben şartlara inanmam. Bu dünyadan istediklerini alan insanlar, ayağa kalkıp, istedikleri şartları arayan ve bulamadıklarında da onları yaratanlardır"

Ne dersiniz şartların, yeniliklerin oturup bize gelmesini beklemek yerine hayatımızda yer açıp, onları bizim davet etme zamanımız gelmedi mi sizce de?

6 Ağustos 2015 Perşembe

Şu sıcak günlerde serinliyorsak kitaplar sayesinde!

Ne gariptir ki özellikle kitap okuma oranının düşük olduğu ülkelerde (ki buna maalesef Türkiye'de dahil) yaz aylarında kitap satışlarında bir patlama yaşanıyormuş. Bu da genelde tatillerin yaz aylarında olması ve maalesef sadece tatilden tatile kitap okuyor olmamızdanmış.

"Kitapsız yaşamak; kör, sağır, dilsiz yaşamaktır" diyor, Romalı düşünür ve devlet adamı Seneca.

Ne kadar doğru! Kitapların insana verdiği zenginliği, çeşitliliği, derinliği ve gelişimi fark etmemek mümkün değil ama bunca zenginlikle beraber kitapların insana dolaylı olarak sunduğu başka bir hediyesi daha var!

Halihazırda yaşamakta olduğumuz bunaltıcı, kavurucu sıcak yaz günlerinde hani arabaya bindiğimizde veya eve girdiğimizde ilk iş olarak açtığımız ve ardından"ohhhh" dedirten klimalar!

Evet, yanlış duymadınız. Bugün klimalarla sıcaklarda serinliyorsak bunu aslında kitaplara borçluyuz. Nasıl mı?

Gelin şimdi 1901 yılına gidelim. 1901'de Cornell Üniversitesi elektrik mühendisliği bölümünden mezun olan Willis H. Carrier adlı meraklı genç, bir matbaa şirketinde çalışmaya başlar ve zaman içinde matbaa şirketlerinin yaşadığı basım konusunda temel bir sorunu fark eder. Isı ve nem değişimleri yüzünden kağıdın genleşmesi ve büzüşmesi sonucu baskı sürecinde renkler donuklaşmakta, baskı kalitesi zayıf olmaktadır. Isı ve nem oranını hassasiyetle denetleyen birşeye ihtiyaç vardır. Bu sorun meraklı Carrier’in okulda üzerinde çalıştığı ısı bobinleri ile havanın soğurması çalışmasının üzerinde daha yoğunlaşmasına vesile olur. Ve 1902 yılında dünyanın ilk klimasının tasarımlarını tamamlar.

Klima, matbaanın ısı ve nem oranını hassasiyetle denetleyen 30 tonluk bir makinadır.

İşte 1902'de, aslında kitapların baskı kalitesi ihtiyacından keşfedilen klima, bugün küresel ısınma ile her geçen gün daha da vahim boyuta gelen yaz sıcaklarında insanın kurtarıcısı adeta! Neye niyet neye kısmet dedikleri bu olsa gerek :) Artık bu bilgiden sonra kitap okurken içinde size taşıdığı onca zenginliğin yanında bir de klima için teşekkür etmeyi unutmazsınız, değil mi? Ha, bir de sadece tatilden tatile değil lütfen daha fazla kitap okumaya çalışın, hayatınıza daha fazla zenginlik, renklilik ve tat katabilmek için, hayatı, insanları daha iyi anlayabilmek için...

Tıpkı Franz Kafka'nın dediği gibi; "Kitap içimizdeki donmuş denize karşı bir balta görevi görür."

Önerilen Popüler Yazılar