26 Kasım 2015 Perşembe

Dünyanın en pahalı yatağı nedir biliyor musunuz?

"İş dünyasında başarının zirvesine ulaştım.

Başkalarının gözünde, benim hayatım başarının somut bir örneğidir.

Ancak, işi bir tarafa bırakırsak, çok az keyif aldım. Sonunda, zenginlik alışık olduğum hayatın sadece bir unsuru.

Şu anda, hasta yatağımda yatıyorken bütün hayatımı hatırlıyorum. Anlıyorum ki tüm gurur duyduğum tanınma ve zenginlik, solgun ve yaklaşan ölümün yüzünde anlamsızlaşıyor.

Karanlıkta, yaşam ünitesinden gelen yeşil ışıklara bakıyor ve mekanik uğultularını duyuyorum. Ölümün yaklaşan çizgilerinde tanrının nefesini hissediyorum.

Şimdi biliyorum, bir ömür boyu biriktirdiğimiz zenginlik bitecek. Bunun için sadece zenginliğin peşinden gitmemeliyiz.

Bundan daha da önemli şeyler olmalı.

Belki ilişkiler, belki sanat, belki de gençlik günlerimizin hayalleri...

Hiç durmadan zeginliğin peşinden gitmek, yolun sonunda, kişiyi benim gibi şaşırmış birisine çevirir.

Tanrı bize, herkesin kalbindeki sevgiyi hissetmek için duygular vermiştir.
Zenginlikle gelen yanılsamalar değil.

İşte bakın; hayatım boyunca kazandığım onca serveti birlikte götüremiyorum.

Peki ya ne götürebiliyorum; sadece aşkla yüreğime işlenmiş anılar.

Gerçek zenginlik sizi takip edecek, eşlik edecek, güç verecek ve devam etmeniz için ışık verecektir. Ve gerçek zenginlik içi sevgi, Aşk dolu duygulardır.

Sevgi binlerce km seyahat eder, hem de hiç yorulmadan. Hayatın sınırı yoktur, sevgi için. Nereye gitmek istiyorsanız gidin, ulaşmak istediğiniz en üst noktaya ulaşın, sevgi de sizinle birlikte gelecektir. Bu tamamen sizin kalbinizde ve sizin ellerinizdedir.

Dünyadaki en pahalı yatak nedir biliyor musunuz? "Hasta yatağı"

Birisini arabanızı kullanmak için, para kazandırmak için işe alabilirsiniz, fakat hastalığınızı taşıyacak birisini bulamazsınız.

Kaybedilen şeylerin telafisi olabilir. Fakat kaybettiğimiz zaman bulunamayan bir tek şey var o da; "hayat".

Ameliyata giderken neyi fark ettim biliyor musun; henüz bitiremediğin bir kitap olduğunu "Sağlıklı Yaşam Kitabı", "Hayat Kitabı"

Şu anda hayatın hangi evresinde olursak olalım, bir zaman gelecek perdenin yavaş yavaş inişini seyredeceğiz.

O yüzden perde inmeden ailenize, eşinize, arkadaşlarınıza değer verin, sevgi verin.

Kendinize iyi bakın. Başkalarına da..."

Internette dolaşan yazının sonunda bu sözlerin Steve Jobs'un son günlerde hastane iken yaptığı konuşmalardan biri olduğu yazıyor.

Her ne kadar bu sözlerin kendisine ait olup olmadığını net olarak bilmesek de çok da önemli değil! Diyelim dünyanın en zengin adamı değil de emekli alt komşu Engin Amca'nın sözleri bunlar, ne fark edecek... Sözlerin altındaki gerçeklik değişecek mi? Yani perde yine de bir gün kapanmayacak mı? Cümlelerimizde keşkeler mi çok olacak yoksa iyikiler mi... Hangi duygulara teşekkür edip ayrılacağız, hangi duyguları pişmanlıkla keşfediyor olacağız?

İnsanoğlu o perde hiç kapanmayacakmış gibi yaşıyor, başka hesaplar başka muhasebeler yapıyor... Yapıyor da, o kapanış muhasebesi bambaşkadır; ne kaç katlı ev aldığına, ne kaç araban olduğuna, ne etrafı kıra döke, hak yiye yiye alınan ünvanlara bakar. O hesap defteri o kadar özel bir defter ki oraya sadece sevgiler, yüreklere kazınan dostluklar, uzatılan eller, gönülden paylaşılanlar yazar. Yani aslında o defter bizim hayat muhasebemizdir, hayatımızın en büyük eseridir...

5 Kasım 2015 Perşembe

Yağmur, güneş kadar fırtına, kar, buz da gerekir hayata...

Bir zamanlar kötü geçen hasattan şikayet eden bir çiftçi varmış; "Tanrı hava durumunu kontrol etmeme izin verse her şey daha iyi olurdu" diye sürekli söylenir dururmuş. Tanrı bu çiftçinin ısrarlı duasına dayanamamış ve "Peki, bir yıl boyunca havanın kontrolünü sana bırakacağım. Ne istersen hemen yerine gelecek" diye çiftçiye müjdesini vermiş. Çiftçi çok mutlu olmuş ve hemen hava şartlarında ektiği buğday için ne olmasını istiyorsa istemeye başlamış ; "Şimdi güneş istiyorum" ve güneş çıkmış. “şimdi yağmur yağsın" ve yağmur yağmış.

Bir sene boyunca önce güneş açmış ve sonra yağmur yağmış. Tarlası hiç olmadığı kadar başakla dolmuş ve yemyeşil olmuş. Sıra hasata geldiğinde çiftçi büyük bir keyifle buğdayı biçmeye koyulmuş ancak bir bakmış ki onca başak ama hepsinin içi boş!

Tanrı, tarlasının ortasında şaşkın duran çiftçiyi görünce seslenmiş: "Eeee, söyle bakalım nasıl mahsülün?" Çiftçi biraz da sitemkar: "Kötü efendim, çok kötü" demiş. Tanrı: "Peki sen havayı kontrol etmedin mi? İstediğin her şey olmadı mı? Böylece daha çok mahsül alacağını söylemiyor muydun?" "Evet! Ben de işte bundan dolayı şaşkına döndüm. İstediğim güneşi ve yağmuru elde ettim ama hiç mahsül yok." diye yanıtlamış üzgün bir sesle çiftçi. Tanrı: "Peki hiç rüzgar, fırtına, kar ve buz istemedin mi? Bunlar havayı temizleyip kökleri güçlü hale getiriyor. Mahsülün de içi doluyor. Hep iyi havayla olur mu hiç? Elinde niye mahsülün yok biliyor musun; Doğanın kendi düzenini ve akışını her haliyle kabul etmediğin, bazı durumlarını "sıkıntı, zorluk veya ne gerek var" diye değerlendirdiğin için!"

Her zaman daha iyisini isteriz; daha iyi bir iş, daha iyi bir yaşam standartı, daha iyi bir araba, daha iyi bir maaş...

Bu  aslında bizim içimizde yatan yaratma, kendimizi geliştirme dürtüsünün bir yansımasıdır. Ama biz bunu bir anda yapmak istediğimizde, olayları bütünsel göremeyip, tek pencereden baktığımızda gelişimin yerini hayal kırıklıkları alır.

Yaşamda karşımıza çıkan "sıkıntı, zorluk ya da ne gerek var" dediğimiz herşey aslında bizi güçlendirebilecek birer fırsattır. Tıpkı Nietzsche'nin dediği gibi; "Beni öldürmeyen herşey beni güçlendirir".

Yaşam düalite üzerine kuruludur; iyinin olduğu yerde kötü , zevkin olduğu yerde acı da vardır. Gündüz devrini geceye, ışık yerini karanlığa bırakır. Ve her biri varlığı ile bir diğerinin anlamını güçlendirir. Yaşamdaki yerleri ise en ideal olan ve bu güçlenmeyi sağlayacak konumdadır.

Ve önemli olan bu muhteşem dengeyi her hali ile kabul edebilmek ve ona göre kendi dengemizi kurabilmek ve koruyabilmektir.

Gelin şimdi bir daha düşünelim sadece yağmur ve güneş bizi hayata karşı hazır ve güçlü kılabilecek mi?

Önerilen Popüler Yazılar