29 Eylül 2015 Salı

Aklınıza gelen başınıza mı geliyor…!

"Aklıma gelen başıma gelir", "Korktuğum neyse o olur" diye şikayet ediyorsanız, kendinize psikolojide “Pygmalion etkisi”, sosyolojik literatürde "kendi kendini gerçekleştiren kehanet" olarak adlandırılan bu olguyu uyguluyorsunuz  demektir.

İnsanın bir türlü çözemediği ve hep şikayet ettirten bu olgu ismini ta antik çağlardan, antik yunandan, bir kraldan alır yani aslında insanlık tarihi kadar eskidir;

“Yunan Mitolojisinde; Kıbrıs Kralı Pygmalion çok ünlü bir heykeltraştır. Bir gün hayalindeki kadının heykelini yapmaya karar verir ve işe koyulur. Fil dişinden çok güzel bir kadın heykeli yapar, adına da Galatea koyar. Kral Pygmalion bir süre sonra kendi yaptığı bu heykele aşık olur. Tanrıça Venüs'e, ona hayat vermesi için yalvarır. Venüs de kralın isteğini kabul ederek Galatea'yı canlandırır ve iki aşık mutlu bir yaşam sürerler...”

Columbia Üniversitesi profesörlerinden sosyolog Robert Merton, “Pygmalion etkisi”ni bakın nasıl özetliyor;

"Kişi kendi başına bir olayın geleceğine inanır. Bu beklenti ve inanca uygun olarak davranır.  Beklediği gerçekleşir ve böylece de kehanet de gerçekleşmiş olur!"

Düşüncelerimiz ve inançlarımız, hayatımızı şekillendiren enerjilerdir, yani kısaca inandığımız şeyleri yaşayıp, tecrübe ediyoruz. Eğer kendimiz  hakkında inançlarımız karamsar, negatif ise işte o zaman “korktuğum hep başıma geliyor” diye şikayet ediyoruz. Ancak şikayet etmek pek de yersiz zira bunu yaratan yine bizleriz!

Bir düşünün bakalım; kaç kez çok güldüğünüz bir zamanın hemen ardından suçluluk duyup “o kadar çok güldüm ki kesin çok ağlayacağım şimdi ben” deyip sonra da bu beklenti ile saatlerinizi, günlerinizi geçirdiniz ve sonunda da muhtemelen bir sebepten de ağladınız. Yani “kendini doğrulayan kehaneti” diğer adıyla  etkisini “Pygmalion etkisi'ni bizzat kendinize uyguladınız!

Eh madem modellemeyi biz yapıyoruz öyleyse gelin değiştirelim şu kalıplarımızı; bardak boş değil de dolu olsun artık, kara kedi bize uğursuzluk değil, şans getirsin, güldükçe hayatımıza gözyaşı değil, neşe ve sağlık taşınsın…

18 Eylül 2015 Cuma

Kurşunkalem olmaya hazır mısınız?

Büyükbabasının mektup yazışını izleyen küçük çocuk birden sorar: "Bizim başımızdan geçen bir olayı mı yazıyorsun? Yoksa benimle ilgili bir hikâye olma ihtimali var mı?"

Büyükbaba yazmayı keser,gülümser ve torununa: "Doğru, senin hakkında yazıyorum. Ama kullandığım kurşun kalem yazdığım kelimelerden çok daha önemli. Umarım büyüdüğünde bu kalemi sen de seversin." Çocuk kaleme merakla bakar, evirir, çevirir ama özel bir şey göremez. "İyi ama bu kalem benim hayatımda gördüğüm diğer kalemlerden farklı değil ki!"

Büyükbaba o tatlı güler yüzü ve edasıyla anlatmaya başlar: "Bu tamamen nesnelere, nasıl baktığınla ilgili. Bu kalemin beş önemli özelliği var ve sen de bu özellikleri kendinde benimseyebilirsen, hep dünyayla barışık bir insan olursun."

"Birinci özellik: Harika şeyler yapabilirsin ama attığın adımları yönlendiren bir el olduğunu asla unutma. Bizim için bu el Tanrı'dır ve her zaman kendi kudretiyle bizi o yönlendirir."

"İkinci özellik: Zaman zaman her ne yazıyorsam durmam ve kalemimin ucunu açmam gerekir. Bu kaleme biraz acı çektirse de sonuçta daha sivri olmasını sağlar. Bu yüzden bazı acılara göğüs germeyi öğrenmelisin, bu acılar seni daha iyi bir insan yapar."

"Üçüncü özellik: Kurşun kalem, yanlış bir şey yazdığında bunu bir silgiyle silmene her zaman olanak tanır. Yaptığımız bir şeyi sonradan düzeltmenin kötü bir şey olmadığını anlamalısın, aksine bu bizi adalet yolunda tutmaya yarayan en önemli şeylerden biridir."

"Dördüncü özellik: Kurşun kalemin en önemli kısmı, kalemin yapıldığı ahşabı ya da dışarı yansıyan şekli değil, içerisinde yer alan kurşunudur. O yüzden her zaman kendi içine bakmalı, en çok onu korumalısın."

"Beşinci ve son özelliği ise her zaman bir iz bırakmasıdır. Aynı şekilde sen de hayatta yaptığın her şeyin bir iz bırakacağını bilmeli ve her hareketinin farkında olmalısın."

Kalem kalem olalı,birbirinden farklı ellerde gönüllerden düşenleri yazdığından beri, belki de Paulo Coelho’nun bu yazısındaki gibi hiç baş rolü oynamamıştı. Hayat ve insanın hayata karşı duruşu bir kurşun kalemin baş rolünde daha güzel betimlenemezdi herhalde, değil mi?

Evet, tıpkı dedenin torununa öğütlediği gibi; kalem gibi olmalıyız hayatta, yeri geldi mi yanlışlarımızı nazikçe silmeyi bilmeli, gönüller ve zihinlere tatlı hikayeler yazabilmeli ve içimizde ne varsa aynı rengimizle onları dışarıya yazabilmeliyiz. Kalem gibi olmalıyız, yazdıklarımız okunduğunda, en anlamlı, en etkileyici, en güzel ilhamları veren, en sevgi dolu satırlara aday olmalı.

Çok mu zor? Hayır, hiç değil! Sadece her şeyin bizde başladığını bir kez daha hatırlamamız gerekli.Hatırlamaya, bir kurşun kalem olmaya hazır mısınız?

Önerilen Popüler Yazılar